BEDELİ ÇANAKKALE’DE
Aşağıdaki satırlarda, dünyada bir eşi bulunmayan ve ilerde de bulunmayacak olan bir olay anlatılmaktadır.Olayın kahramanı Mehmet Muzaffer,Mekteb-i Sultani’den mezun olduktan sonra üç aylık bir talim görmüş ve Mart 1936’daÇanakkale Cephesi’nde görevlendirilmişti.
Muzaffer Çanakkale’ye vardığında savaş durmuştu.Sadece zaman zaman Gökçeada ve Bozcaada’da üstlenmiş düşman gemileri , bombardımanda bulunuyorlardı.Çanakale’deki birliklerin büyük kısmı Kafkas,Irak ve Filistin cephelerine sevk edileceklerdi.Birlikler bu sebeple hazırlanma ve noksanlarını temin etme emrini almışlardı.
Muzaffer , birliğinin alay karargâhında görevliydi.Alayın , kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bazı malzemelere ihtiyacı vardı.Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi.Muzaffer, açık göz ve becerikli bir İstanbul çocuğu idi.Bu yüzden kararğâh komutanı, gerekli malzemenin temini işini Muzaffer’e verdi.Lâzım olan paranın kendisine ödenmesi için de eline İstanbul’daki Harbiye Nezârati’ne hitaben yazılmış bir tezkere verildi.
O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon çok az rastlanan taşıtlardı.Bunların lastikleri de azdı ve kara borsadaydı.Muzaffer aradı , uğraştı sonunda Karaköy’de bir Musevi tüccarda istediklerini buldu.Ancak fiyatlar çok yüksekti.Harbiye Nezareti’ne gitti.Muzaffer’i yaşlı bir kaymakamın huzuruna çıkardılar.Kaymakam tezkereyi okudu.Karşısında hazır kıta duran Muzaffer’e isteyeceği paranın miktarını sormadan ,”Ne alınacak ?” dedi. Oto ve kamyon lastiği cevabını verince, bir an durdu.Sonra Muzaffer’e dik dik baktı:”Bana bak oğlum!Ben askerin ayağına postal , sırtına elbise alacak parayı bulamıyorum.Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun!Haydi yürü git,insanı8günaha sokma.” dedi.Muzaffer selam verdi, dışarı çıktı.Harbiye Nezareti’nin bahçesinden dışarıya yavaş yavaş yürürken, ne yapacağını düşünüyordu.Malzemelere ihtiyaç vardı.Almanların verdiği iki kamyon ve iki arabanın lastiği yoktu.Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı.Kendisi bulur,alır diye görevlendirilmişti.Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu.Eli boş dönemezdi.Bir çaresini bulmak lazımdı...
Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı.Birden durdu,Kendi kendine güldü.Aradığı çareyi bulmuştu!Doğru Musevi tüccara gitti.”Parayı alabilmem için gerekli işlemler akşam üstü bitecek,yarın öğleden evvel vapurum Çanakkale’ye kalkıyor,malları yetiştirmem lazım.Onun için sabah ezanında geleceğim malları hazır edin.” dedi.
Tüccar “Peki” deyince Muzaffer ayrılmadan ilave etti:Altın para vermiyorlar,kağıt para verecekler.Tüccar yine “Peki.”dedi. Muzaffer, ertesi sabah Merkez Kumandanlığı’ndan sağladığı araba ve askerlerle ezan vakti, Musevi tüccarın kapısındaydı.Ortalık henüz ışıyordu.Tüccar malları hazırlamıştı.Hava gazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi.Muzaffer bir yüzlük kaime verdi.Araba hızla oradan uzaklaştı.Kısa süre sonra da mallar gemiye yüklendi ve Çanakkale yolu tutuldu.
Üç gün sonra tüccar,elindeki kağıt parayı bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Parayı bozmadılar.Çünkü elindeki para sahte idi.Muzaffer paranın basımında kullanılan kağıdın aynını, Karaköy’de kırtasiyecilerde bulmuştu.O gece oturmuş, çinin mürekkebi ve boya ile gerçeğinden ilk bakışta ayırt edilemeyecek şekilde taklit para yapmıştı.Tüccara verdiği para buydu.O devrin gerçek paralarının üzerindeki yazılarda bir de şu ifade bulunuyordu:”Bedeli Dersaade’te altın olarak tevsiye olunacaktır.”Muzaffer, yaptığı taklit para da bu ifade şöyle değiştirilmişti:Bedeli Çanakkale’de altın olarak tevsiye olunacaktır.”Onun burada altın dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı,altından da kıymetli kanı idi.
Galatasaraylı 948 Mehmet Muzaffer,Çanakkale’den birliği ile Sina Cephesi’ne gitti.Aralık 1917’de İngiliz ve Araplarla yapılan Gazze Muharebeleri’nde şehit düştü.Sahte paraya gelince .Musevi tüccar bunu mesele yapmadı.Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez.Ancak olay bütün İstanbul’a yayıldı.Şehzade Abdülhamit Efendi’nin kulağına gitti.Şehzade, hemen lalasını göndererek tüccarı buldurdu.Taklit parayı, bedelini altın olarak ödeyip aldırttı.
Çok zarif sedef kakmalı,içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip İstanbul Polis Okulu’ndaki Emniyet Müzesi’ne hediye etti.Bu emsalsiz parça, arada şeref mevkiinde muhafaza olundu.1970’de Polis Okulu Ankara’ya taşınıp adı Polis Enstitüsü olarak değiştirildi.
Muzaffer’in parası ise yıpranmış haliyle Polis Laboratuarları Daire Başkanlığı’nın bu şubesindeki dosyaya konuldu.
Ziyad Ebuzziya,Lale, Türk Petrol Vakfı Yayın Organı,
Temmuz 1984,Sayı 2, S.21-26 |