Satılmış Sert İle Mülakat

ÇANKIRI / MERKEZ ÇAYIRPINAR KÖYÜNDEN SATILMIŞ SERT İLE YAPILAN SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI

Mülakatı Gerçekleştirenler:
Erhan METİN*
Muammer ÖZTÜRK**

Görüntü Ses Kayıt: Ali Bülent Derelli
Mülakat Tarihi: 10.02.2008


METİN: 80 yaşın üzerindeki siz büyüklerimizle bu şekilde röportajlar yapıyoruz, onlarla sohbet ediyoruz, onlara geçmiş yaşamlarını soruyoruz. Öncelikle sizi bir tanıyabilir miyiz?
SERT:1337 doğumluyum. Dedem Mehmet, babam Ahmet, adım Satılmış SERT'tir.
METİN: Nerelisiniz ?
SERT:Çayırpınarlıyım.
METİN:Sülale olarak isminiz nereden geliyor oradan başlayalım? Size kimler derlerdi?
SERT: Biraz kaba gibi dursa da dedeme ÇONA derlermiş. Çona Sülalesi
METİN: Peki bu Çona ne demek, Satılmış Amca?
SERT:Çona, cömert manasına gelmektedir. Dedemden beri biz köyde 15, 20 sene hanedarlık yaptık. Babam köyün eşraflarındandı. (Maddi durumu halliceydi.) Babam Kastamonu dağlarında çok gezmiş.
METİN:Niçin babanız Kastamonu dağlarında gezmiş?
SERT: Babam askerden kaçarak 8, 10 sene eşkıyaların içerisine karışmış. Çankırı kaza iken Kastamonu vilayet iken Kastamonu Valisi eşkıyalardan (babamdan) aciz kalmış. Eğer demişler o (babamdan için) bu işlerin başından dağılırsa sükunet sağlanır. Mehmet Amcama jandarmalardan haber gönderiyorlar. Ahmet Çavuş teslim olsun valinin emri ile onu İstiklal Mahkemesine süvari yazacaklar, diye. Dedem babamı ikna ediyor buranın kaymakamı babamı Kastamonu' ya gönderiyor. Babam Kastamonu'ya varıyor ve teslim oluyor. Ahmet Çavuş denen adam benim, diyor Valiye. Vali, aferin oğlum diyor, babama. Vali, babama memleketine git bir at al gel, diyor. Babam bizim köye 15 dakikalık mesafedeki Küçüklü Köyünden bir at alıyor ve oradan ata biniyor, doğru Kastamonu'ya. Babamı verilen söz üzerine İstiklal Mahkemesine süvari yazıyorlar. Babam haftada bir kere veya iki ay da bir kere köye gelip gidiyor. Babam orada gününü tamamlıyor.
METİN : Peki Satılmış Amca hiç sordunuz mu? Baba hani o dönemde savaş var ülke işgal altında niye savaştan kaçtın, diye? Askerden hiç anlatır mıydı?
SERT: Babam askerde paşaların yanında çok yaverlik yapmış. İyi bir çavuşmuş. Babamın bacaklarında 8 , 10 yerde şarapnel izi vardı. Çok harplere karışmış beş altı sene oralarda kalınca daralmış ve askerden firar etmiş.
METİN:Savaştığı yerleri filan anlatır mıydı? Şurada şu oldu, bura bu oldu, diye hiç anlatır mıydı?
SERT: Oraları pek bilemeyeceğim. Eski harpte, 1. Cihan Harbinden sonra askerde çok çavuşluk yapmış.
METİN :Askere gittiğinizde babanız evli miydi?
SERT:Evli tabi. Babam iki evli.
METİN:Kastamonu dağlarında hani eşkıyalık yapmış hiç böyle anlattığı birileri var mıdır ? Başları kim, liderleri kimmiş?
SERT:Babam çete başlarıymış.
METİN :Eşkıyaların lakabı olur, babanıza ne derlermiş?
SERT:Ahmet Çavuş derlermiş.Hatta Vali bile Ahmet Çavuş diye çağırmış.
METİN : Dağlardaki yaptığı faaliyetlerden hiç bahsetti mi normal vatandaşa bir şeyler yaparlar mıymış?
SERT:Hiçbir kimseye zarar vermemişler. Yalnız babam bir ara bilmeden bir evin bir çocuğunu bir merkep üzerinde kanına girdik, derdi. Çete halinde o dağlarda gezerlermiş. Babam biraz çetin bir adammış, bencileyin sonradan olgunlaşmış. Babam Çankırı hapishanesinde 15 sene yattı. Babam hapishanede namlı bir adammış. Nahiyesinde babam burada hapishane karışınca müdürün teklifiyle, babamın isteği üzerine, İskilip'e mevkii gönderilmiş. Müdür çok söylermiş seni öldürecekler, diye. Babam mahpusta iken ben 4, 5 yaşlarındaydım. Ziyarete gittiğimizde mahkumlar havuz başında tabaka atarlardı. Bana da getir tabakayı derlerdi.
METİN:O tarih 1926 -1927 yıllarına denk geliyor, Satılmış Amca. Hapishane neden karışmış, niçin olaylar çıkmış?
SERT: Tosyalı birisi bir başkasına göz imiş. İleri geri derken olaylar çıkmış. Bir adam öldürülmüş. Babam da o işlerin içerisinde hani dedik ya size biraz damgalı.
METİN:O dönemde Çankırı ceza evinde yabancı var mıymış? İngiliz, Fransız, Alman.
SERT:Yok, yok sadece Türkler varmış. Diğer mahpushanelerden gelenler varmış. Mesela, bir menfilik olduğunda mahkumları sağa sola dağıtıyorlarmış.
METİN: Babanız bir ara Kastamonu dağlarında gezdi. Sonra geri döndü ceza evinde yattı, bu kadar zorluk içerisinde siz babasız kaldınız. O dönemde siz nasıl geçiniyordunuz?
SERT:Dedem çok zengindi. Dedem öldüğünde ben on iki yaşlarında falan vardım.
METİN :Dedeniz 1932 veya 1933'te ölmüş o zaman.
SERT:Çok çalışkan bir adamdı. Sürüsü vardı. Bir de benden 12,13 yaş büyük amcam vardı. Evi o idare ediyordu. Babam malum rençperlik yapmadı at üstünde gezdi. Arazimiz çoktu. Üç beş çift kömüşümüz, mandamız vardı.
METİN : Peki Satılmış Amca madem o kadar mal mülk vardı da 1921'de devlet mallarınıza el koymamış mı? O dönemde bu malların bir bölümünü devlet almamış mı?
SERT: Benim zamanımda almadı. İlerisini (evvelini) bilemem. Benim zamanında öşür vardı. Ben o zamanlarda jandarmaydım. Dört sene jandarma olarak görev yaptım, Zonguldak'ta. Orada mecburi maden vardı. O zaman askerlik, 1942-1943' te bir ay ocakta çalışma bir ay istirahat şeklindeydi. Zonguldak'ta maden için denizin altına girilirdi. Ben oralarda askerlik yaptım. Babam pek işe bakmadı, böyle gezeledi. Ben de 45 sene kadar ticaretle uğraştım. Babamdan kalma bu işte bana. Babam 60 yaşına yanaşınca İskilip, Çorum, Sungurlu taraflarından mal getirip satmaya başladı. Tacirliği babamın yanında böyle çömezlikten alaca 45 sene de ben sürdürdüm . O yıllarda Çankırı kalenin dibinde 600-700 hane kadardı.
METİN :Çankırı'ya kaç yılında geldiniz?
SERT: Çocuklarım Çankırı'ya geleli otuz beş sene oldu. Ben geleli on altı sene filan oldu.
METİN : Babanızla birlikte tacirliği nasıl yapıyordunuz?
SERT : Ayağımızda çarıklarla yürüyerek on sekiz saatte İskilip'e gidiyorduk.
METİN: Oradan ne alıyordunuz?
SERT:Oradan sığır alıyorduk. Bir haftada da buraya salı gününe köye geliyorduk.
METİN : O aldığınız sığırı da burada satıyor muydunuz?
SERT:Çankırı'ya Ankara'nın kasapları geliyordu. Ankara'nın kasapları buradan çok mal alırdı.
METİN :Peki, şimdi, madem o kadar mal vardı, tarla vardı, tapan vardı, sürü vardı, niye ticaretle uğraşmayı tercih ettiniz? Yani o toprağı işleseydiniz ya?
SERT: Toprağı işleyen de vardı. O zaman bu işlerde iyi kazanç vardı. Şimdiki gibi değildi. Millet şimdi Çankırı'da memur köyde de arazisini işliyor. Babamın iki hizmetkarı vardı. Bir de amcam olurdu.Yani işlere köyde de devam edilirdi.
METİN: Kaç çocukları vardı?
SERT: Babamın bir tane (ben) , amcamın ise dört çocuğu vardı. Onlar benden çok ufak şimdi hayattalar.Amcam benden 16,17 yaş büyüktür.
METİN:Dedeniz öldükten sonra da size hala Çona demeye mi devam ettiler?
SERT:Çankırı'nın bildik bütün kasapları - eskilerini hep tanırım- bana öte baştan Çona diye bağırdı mı tamamdır. Muammer Hoca bilir Çona hitabını… Bak ben sana anlatayım. Dedemin 10, 15 misafiri varmış. Dedem sofraya ekmeği çokça koymuş. Bu esnada küt diye bir ses çıkmış. Misafirlerden birisi , hay benim Çonam hay, demiş. İçlerinden akıllı olan birisine Çona ne manasına, diye danışmışlar. Onlar da cömert manasına demişler. Bize o zamandan beri Çona derler. Daha evvelden ise dedemgil Hacı Süleyman oğulları diye anılırmış.
METİN:Hacı Süleyman kimmiş, kime deniyormuş?
SERT: Dedemin dedesine deniyormuş.
METİN : Onlar buraya -sizin köye- nereden gelmişler?
SERT:Bizim köy dışardan gelmeymiş, dedem öyle söylerdi.Göçmenmiş bizim köylüler.
METİN : Dedeniz öldükten sonra soyadı işi nasıl olmuş? Sizin cömert anlamına gelen bir lakabınız varken daha sonra neden Sert olmuş?
SERT: Bu yeni soyadını devlet verdi. Köylere memur çıkartıldı, herkese kendi kafalarına göre münasip isimler verdiler. Mesela: Özkan, Sert ,Gülşen vb. hep böyle. Bizim sülale biraz sıkı, germe ,biraz heyecanlı gelme yani. Bizi de köyde pek fazla sevmezlermiş. Şimdi bizi hocam sen derinden açtırıyorsun. Memurlar gelip haneleri gezerken babam yine İskilip tarafındaydı . Bilal Ağa diye bir muhtarımız vardı o memurlarla köyde gezerdi. Hanelere isim verilirken memurlar sormuş, bunlara ne isim verelim, Bilal Ağa?, diye, o da, bunlar biraz serttir, demiş. Memurlar da Sert diye yazıvermişler. Sert soyadı da öylece kalıvermiş günümüze kadar.
ÖZTÜRK:Köyümüzdeki diğer soyadlarının nasıl verildikleri ile ilgili hatırladıklarınız var mı?
SERT : Bazıları istedikleri soyadları gelen memurlara yazdırmışlar.
METİN :Memurların ellerinde bir liste var da siz o listeden mi soyadını seçiyordunuz?
SERT:Hayır, onlar belirlenen soyadları listeye yazıyorlardı. Şimdi bazıları soyadlarını değiştiriyor. Köyün ileri gelenleri havalesine daha güzel soyadları yazdırmışlar. Doğru konuşalım , değil mi? Bunun (Muammer'in) amcası, dedesinin kardeşi de çok zeki bir kişiydi. 17 sene filan iyi kötü muhtarlık yaptı, adam.
METİN :Peki, Satılmış Amca çocukluğunuzda ne yapardınız, okula filan gittiniz mi?
SERT :Okul filan görmedim.
METİN :Nerde eğitim aldınız ?
SERT: Şimdi okul bize çok geç geldi. Benim delikanlılığımda nüfusun kalabalık olduğu yerlerde Kırovacık'ında , Çiviköyü'nde okul vardı. Daha sonraları öğretmen yetersizliğinden dolayı Çayırpınar'a , Çiviköyü'ne , Balıbağı'na , Kırovacık'a , Küçüklü'ye ve Bayındır'a haftada bir gün sıra ile öğretmen gelirdi. Bizler bu şekilde okuduk. Okuduk dediysem biz sadece on gün öğretmen gördük. Okuldan pek fazla bir şey öğrenemedik. Daha sonraları bu öğretmenleri de aldılar. Nüfusu az olan köylere (Küçüklü-Çayırpınar-Bayındır) öğretmen vermediler. O dönemde bir Kırovacık'ına öğretmen verdiler. Ta ne zamana kadar bakayım. Bilemiyorum.
METİN :Siz kaç yaşınızdaydınız, amca yaşınızdan çıkar belki?
SERT :Benim Ahmet 12 yaşındaydı, şimdi 60 yaşında .Altmıştan, on iki çık, kırk sekiz sene olmuş, bizim köye öğretmen geleli.
METİN :Öğretmen on gün geldiğinde size neler öğretti?
SERT:A,b,c,t,s . 29 harf derlerdi onları öğretti. Okul filan yoktu, eğitim camide veriliyordu. Bir siyah tahta bir de tebeşir vardı. Bir kitap, iki defter, bir kalem öğretmen yeni harfleri şuraya yaz bakayım derdi, biz onları yazardık. Böyle biz bir iki gün harfleri sökerken o öğretmen de gitti. Biz yine öğretmensiz kaldık. Biz davar güderken, çobanlık yaparken aramızda iyi bilenler de vardı, bazen ben onlara öfkelenirdim. Kağıt filan yok, toprağı sıyırırdık, toprağa A'yı B'yi parmağımızla yazardık. Satılmış, Ahmet, Mehmet yazarken ben de yavaş yavaş yazmayı öğrendim. Bir de askere gittiğimizde 7 , 8 ay okuma dersi gördük. Kendimizi kurtardık
METİN:Çayırpınar'da medrese var mıymış?
SERT :Çayırpınar'da medrese yok. Çankırı'da varmış. Buğday Pazarı camisinin yanında.
METİN: Büyük caminin yanındaki Çivitçioğlu Medresesini kullanırlar mıymış?
SERT: Orayı pek bilemiyorum ben o zaman daha çocuğum. 1931,1932'lilerden sonra biz okumaya başladık.
METİN:Kimin evinde okudunuz?
SERT:Arif Hoca diye birisi vardı. Harmanların ardında topraktan, kapısı bulunan güz evleri vardı. Hoca gelirdi, bir iki kişi köyün karşısında beklerdi. Hoca bize orda savak verirdi.
METİN :Arif Hoca kendisi mi okuturdu ?
SERT: Bizi okutmadı.
METİN: Sizi okutanın adı neydi?
SERT: Bu adam Koca Hoca diye Korgun Bugaylı birisiydi. Ben çok ufaktım.
METİN:Çayırpınar'da ne işi varmış, bu hocanın?
SERT:Biz eskiden hocaları dışarıdan buluyorduk. Çayırpınar'da nerden bulacaksın hocayı. Bir dönem hoca yetişmedi maaş filan yoktu. Köylü veriyordu hocanın ekinini, mercimeğini vb. Hocalar Merzi'den, Korgun'dan geliyordu.
METİN:Ne okutuyordu, okuttuğu bir kitap var mıydı?
SERT :Belli bir kitap filan yoktu. Biz namaz sırası elemtereden, lilafiden, araeytelleziden beri başa çıktı mı bırak geri.
METİN:Atatürk'ün öldüğünü hatırlıyor musunuz?
SERT: Tabi canım. 17,18 yaşıma basarken askere gittim. Atatürk benden bir iki sene evvel öldü. Ben İsmet İnönü'nün zamanında 1941'in 10. ayında askere gittim.
METİN : Atatürk öldüğünde Çankırı'da bir değişiklik oldu mu? Köye gelen giden oldu mu veya köyden birilerini alıp Ankara'ya götürüler mi?
SERT: Öyle bir hadise olmadı.
METİN : Atatürk'ü, dedeniz nasıl anlatırdı, gören var mı Atatürk'ü?
SERT: Hiç bilemiyorum. Hatırlamıyorum.
METİN : İsmet Paşa döneminde askerlik yaptığınıza göre o dönemdeki komutanların kimler olduğunu bilirsiniz.
SERT:Rıfat Muhtarcı, Umum Jandarma Komutanı vardı. Fevzi Çakmak vardı.
METİN : Askerden gelince neler oldu?
SERT:Ben askerden gelince ortalık biraz sakinleşmeye başladı. İsmet İnönü'den sonra astılar ya, Adnan Menderes geldi. Parti işleri filan çıktı.
METİN: Köyde, seçim döneminde sandık kuruldu mu?
SERT :Kuruldu tabi.
METİN: Köyde seçim nasıl oldu? Size biri gelip oyunuzu şu partiye vereceksiniz dedi mi ?
SERT: Biz o zamana kadar Halk Partisinden başka bir parti görmedik. Herkes Halk partisine giderdi. Kendi heyetliğime kadar particilik görmedim. Devamlı Halk Partisine reyi/oyu verirdik.
METİN:Menderesin geldiğinde köyde seçim nasıl oldu?
SERT : Menderes parti kurdu. Bir sıkılcım vardı. Köylerde ilanlar yapıldı. Köyün akıllıları / ileri gelenleri milletin soluğu genişlesin diye bu adamı seçelim dediler. Köyün akıllıları Bilal Ağa gibi babam gibi insanlar bu adam iyi bir adam herhalde dediler. Seçimlerde de millet Adnan Menderes'i seçti. Bu adam hemen başa geçer geçmez bir ay sonra ezanlar, Allahu ekber, dedi. Yalnız adamı yaşatmadılar işte. İşi bitirdiler, biliyorsunuz. Bu adama kadar köylü sürekli oyunu Halk Partisine veriyordu. Korucu bağırırdı bugün rey seçilecek diye. Bir memur sandık başına gelirdi. Muhtarın odasına girerdik , sadece bir tek parti vardı, biz de yazar yazar verirdik.
METİN :1980'lerde sağcı solcu ayrımı oluyor muydu? Bu durum köye yansıdı mı?
SERT: Başka yerlerde adam öldürme, vurma, kırma oluyormuş. Bizim köyde böyle bir şey olmuyordu. Herkes oyunu hangi partiye vermek istiyorsa o partiye veriyordu. Oylar sayılıyordu. Yine herkes birbiri ile mutabıktı. Milleti gece gezip de kandırma çoktu. Arkadaşız ya ahbaplarına oraya verin buraya verin deniliyordu.
ÖZTÜRK: O dönemlerde köyde kaç tane oda vardı? Kimlerin odası vardı?
SERT: On ikiye yakın oda vardı. Şimdi: Çona'nın Odası, Kara Mustafa'nın Odası, Hocagilin Kamil'in (Ahmet'in) Odası, Hasancelin Odası, Cingit Dayı'nın Odası vb. Bunlar çok eski şeyler 70 senelik mesele.
ÖZTÜRK: O dönemde odalarda neler yapılırdı?
SERT:Eskiden vesayit yoktu. Adam İskilip'ten dört merkep ile , dört at ile veya dört katır ile kiracılık yapıyor. Araba yok tomâfir derlerdi, tomâfir filan yoktu. Bu adamalar hayvanları ile bir haftada bizim köye gelirlerdi. Bizim odalarda yatarlardı. Aşağı Bucak Kürtleri, onlar salı günden köye gelirlerdi. Odalar çaka çak adam dolardı. Oradan Çankırı'ya gelirlerdi. Salı günü köydeki odalarda yatarlar çarşamba günü Çankırı'ya gelirlerdi. Getirdiklerini, ekinlerini vb. satarlardı. O dönemde aşağı Bucak'tan İskilip'e bir yol vardı. Çorum, Sungurlu tarafına, bir de Çankırı'dan Ilgaz tarafına yol vardı. Başka yol filan yoktu. Çankırı'dan dönüşte yine bizim köye dönerlerdi.
ÖZTÜRK: Misafirlerin yiyeceklerini kim karşılardı ?
SERT :Köylülerimiz. Oda sahipleri karşılardı.
ÖZTÜRK Odaları birleştiren bir unsur var mıydı?
SERT : Mahalle mahalle herkesin bir odası vardı. Sen benim tanıdığımsın benim odamda kalıyorsun. Oturuyorsun, camiye gidiyorsun, sohbet ediyorsun. Hocalar serencam kitaplarından okurlardı. İş güç yoktu benim zamanımda. Elime kürek alıp amele olarak çalışmam yoktur benim. Gezer, oynardık. Babamız dövse bile gelir babamızın dizinin dibine otururduk. Şimdiki zamanda evlenince, eyvallah baba, diyorlar.
ÖZTÜRK :Köyün isminin verilmesi, ilk kuruluşu veya pınarların isimlerinin verilmesi bunlarla ilgili neler biliyorsunuz?
SERT: Bizim köy göçmenmiş. Şimdi bizim köyün olduğu yer Balıbağan, Bayındır, Çivi köyü eski köy.Çivi Köyünün yeri de daha aşağıdaymış. Millet çoğalınca Çivi Köylüler yukarıyı mekan tutmuşlar. Goramaz köyü var Kalecik'te bizim köyden gitmedirler. Köyümüzdeki arazilerden Goromaz, Köçekli, Çatalyatak göçmenlerin yer tuttuğu bölgelermiş.Yalnız dedemin anlattığına göre bu bölgedeki bütün araziler bozmuş. Hatta dedem Kör Pehlivan tarafından iki, üç haklık yer zapt etmiş, fakat buralar sonradan elinden alınmış. Bizim köy Boyalık' taymış. Orası kayınca köy yukarı çekilmiş. Berbatgilin evleri, Abdülkadirgilin evlerinin ordaymış. Köy babamın zamanında yukarı çekilmiş. Ev ardı denen yer, köyün tam arkasında kalıyormuş. Şimdi köyün alt başında kalmış. Acı denen yerler hayır hır bozmuş. Mal yaylağı olarak kullanılıyormuş. Ağıllar taa o dönemlerde yapılmaya başlanmış. Çivi Köyü, Balıbağı ve Çayırpınar arasında bu araziler (Acı) taksim edilmiş. Bizim köyün şu an bulunduğu yer çayırmış. 15, 20 hane göçmen gelmiş buraya yerleşmiş. Buraya da Çayırpınar ismini vermişler.
METİN:Kaç tane pınar varmış?
SERT :Gölcüğez, Hacı Pınarı, Kırış, Çakıroğlu, Gürleyik, Köçekli diye pınarlar var. Göçmenler buraya yerleşmişler ve gelişi gelişi çoğalmışlar. Dedem derdi, oğlum burada yer olmadığından o göçmenlerin bir kısmı türemiş gitmişler.
METİN: Çocukken hangi oyunları oynardınız?
SERT:Düğünlerde sinsin. Halay, tura, saklambaç, kayık. Boynumuza çanları takardık gece davar oyunu oynardık. (Taze çocukken zan zan 15 tene delikanlı çalışma yok, bir şey yok, geceleyin zan zan gezerdik.) Not diye bir oyun vardı. Çelik diye bir oyun daha vardı.
METİN: Sadece düğünlerde sizin köye has, başka köyde olmayan gelenekler var mıydı?
SERT: Dışardan getirilen gelinlerde gidilen yoldan gelinmezdi. Caminin önüne gelince gelin kıbleye doğru döndürülür ve dua edilirdi. O gelin ve cemaat caminin etrafında iki, üç kere döndürülürdü. Sonra gelini getirdikleri eve(damat evine) götürürlerdi. Mezarlığa filan götürmezdik.
ÖZTÜRK: Kızlarkaşı diye bir yer var mıydı?
SERT Orada duaya çıkılırdı.(Tarife göre Almaçukuru denen yerin üzeri, Çiviköyü ile Çayırpınar arasında kalan bir yer. ) Gelenek öğle bu üç köyün (Çiviköyü, Balıbağan ve Çayırpınar) kadını önlerinde yaşlı bir adam rahmet yağmayınca oraya giderdi. Kadınlar orada tef çalarlar, türkü söylerler , şenlik yaparlardı. Erkek yok yalnız her köyden bir ihtiyar adam kadınlara göz kulak olsun diye kadınlarla beraber oraya giderdi.Bu şenlik rahmet yağsın diye yapılırmış,o zamanlar böyle bir usül vardı.
ÖZTÜRK :Köylüler arasında husumetler olduğunda büyükler bu sorunları nasıl çözüyorlardı?
SERT:İki kişi arasında bir husumet geçmiş ise katiyen mahkemeye göndermezlermiş. Ağa (Köyün akıllıları / İleri gelenleri) gelirmiş , hadi bakalım barışın, dermiş tamam. Muhtarın, ağanın sözünü herkes dinliyormuş. Şimdiki zamanda istememezlik çoğaldı.
ÖZTÜRK:Siz kız isteme olaylarına çok tanık olmuşsunuzdur?
SERT : Satılmış Ağa hadi gidelim de Ahmet Ağa'nın kızına nasip meselesine dünür düşelim, diyen çok olmuştur.Liste olmuyordu.Liste sonradan çıktı. Bir kat yatak, iki kilim, bir sandık tamamdı. Bu liste işi 35, 40 senelik mesele. Altın, küpe, şudur budur, halıdır, kilimdir, yatak odasıdır bunlar eskiden yoktu.
METİN:Hacı Amca bize çok güzel şeyler anlattınız. Bu kadar dinç kalmanızın sebebi nedir, ne yediniz, ne içtiniz?
SERT: Ben çok çalıştım. Kapıdaki işi yapan direktörün yaptığı işi bir hanımla ben yaptım. Ben çok bal yedim. Dedemin elli arısı, yüz- yüz elli hindisi, yetmiş-seksen tavuğu, üç-dört bin davarı vardı. Ballar şoralarda beklerdi de dedem bal çokluğundan naçar kalırdı. Babam balları Tosya'da satmaya giderdi. Bizim oralarda fasulye, pekmez, tuzsuz yağ, et noksan olmaz. (Malın öleninden yüteninden dolayı evlerde et bulunurdu.) O zaman tarhana, bulgur pilavı, yarma çorbası vardı. Sebze ve meyveyi mevsiminde yerdik. Şimdiki gibi salatalık ne gezsin marul ne gezsin. Sebzenin, meyvenin dibine ilaç verilmezdi. Şimdi sebze ilaç ile büyüyor. Biz hastalığı 50-55 yaşlarında gördük. Eskiden sıtma diye bir hastalık vardı. Sıhhiye gelirdi köye adam başı 5 -10 hap (kinin tableti) verirdi tamam. Bizim doktorumuz bu bağıra bağıra ya öleceksin ya da hastalıktan iyi olup ayağa kalkacaksın.

Hatıralarınızı bizlere anlatarak günümüz insanını geçmişle buluşturmaya çalıştınız. Size çok teşekkür ederiz. Bu mülakat CD ortamında kendi görüntünüz ve sesinizle sizden sonra gelen bir çok insan tarafından izlenecektir.
Bu yazı 4711 kez okunmuştur.